16 Kasım 2009 Pazartesi

İki filmden iki diyalog

Son dönemde seyrettiklerimden iz bırakanları ekleyeyim dedimdi.

He's not just that into you :

Alex : Why do women do this? Why do they build this stuff up in their minds, take each little thing a guy does and twist it into someting else --

Gigi : I'd rather be like that - than like you.

Alex : Excuse me ?

Gigi : Maybe I dissect each little thing, and put myself out there too much, and maybe I even thrieve on the dramaof it all -- but at least that means I still care. You think you've won because women are wxpandable to you? Sure, you don't get hurt or make an ass of yourself that way, nut you don't falla in love that way, either. You haven't won, Alex. You're alone.
I may do a lot of stupid shit - but I know I'm a lot closer to finding someone than you are.

**********************************************************************************

(500) Days of summer

Tom : Right, but that's what I don't understand. What just happened?

Summer : I just... I just woke one day, and I knew.

Tom : Knew what?

Summer : What I was never sure of with you.

10 Temmuz 2009 Cuma

Tante Rosa - Sevgi Soysal

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni Thyke3 için okuduktan sonra zamanında Elif Şafak'ın Siyah Süt'ünde "İlham aldıklarım" vurgusuyla adı geçmiş Tante Rosa'yı aldım elime.

Zamanının en feminist kitaplarındandı sanırım. Ben anlattıklarını değil anlatma biçimini uçuk buldum. Daha bitirmedim ama yazayım dedim. Belki bitirmem bile.

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni de bitirdim fekat güzel gelip gelip sonu toparlanamamış kitaplardan gibi geldi bana.

29 Mayıs 2009 Cuma

Aşk by Elif Şafak

Elif Şafak kitaplarını sonunda ne olacak merakıyla çok da hakkını veremeden okudğumu düşünüyorum. Bi arkadaş sonunda çok ağladım diyince bu kitap için de aynısı oldu. Geri dönüp müsait bi zamanda Aşk Şeriatını ayrıca okumayı içindeki 40 maddeyi çıkartıp bi kenara yazmayı düşünmüyor değilim. Ama bu disiplinsiz isteğim belki de söner gider bilemiyorum.

En çok sevdiğim Elif Şafak kitabı değil Aşk ama çok beğendim.

Esasında bi Elif Şafak sıralaması yapsam ya :

Pinhan ve Şehrin Aynaları : Sıralamaya bile girmezler. Ben anlamadım bu kitapları çok:( Belki bir gün Elif Şafak retrospektifi yaparım baştan başlarım okurum.

Mahrem : Bu kitaptan itibaren son kaygısı ile okumanın zararlarını görmeye başlıyorum. Bu kitaptaki nazar sözlüğü muhteşem güzel bir buluştu.

Baba ve Piç, Araf, Bit Palas ve Aşk : Aralarında ayrım yapamadığım kitaplar. Baba ve Piç'in başını çok net hatırlarken geçen sonunu unuttuğumu farkettim. Araf'ın sonunu unutamıyorum, neredeyze her Boğaz geçişimde aklıma geliyor. Bit Palas'tan ve Aşk'tan ara ara hatırladıklarım ve sonları var hatıramda. Tekrar okusam tekrar içsem o edebiyat çeşmesinden kana kana....

1 Nisan 2009 Çarşamba

Bir telefon konuşması

15 dakika öncesindeki bir telefon konuşmasını sıcağı sıcağına aktarıyorum.

- merhaba ben tuğba nasılsınız?
- iyiyim siz nasılsınız?
- teşekkürler. umarım rahatsızlık vermiyorumdur.
- yok yok hayır. çalışıyor musunuz?
- ah evet gıda mühendisiyim. yazıyıla çiziyle uğraşıyorum ama ben sizin yanınızda bit sayılırım.
- estağfurullah!
- sağolsun özlem de beni kıskandırmak için haftaya marquezi çağıracak ondan sonraki hafta da goetheyi çıkartacak mezarından vallahi
- :)
- bütün kitaplarınızı okudum. sizden aldığım ilham ile tasavvufla ilgileniyorum hatta mesneviyi okumaya başladık.
- eyvallah.
- yazdıklarınız içten, kan ağlayarak yazılmış gibi. çok acı çekmiyorsunuz umarım yazarken.
- esasında çekiyorum ama sizin gibi okurların sonrasındaki yorumları ile iyileşiyorum.
- elinize sağlık
- eyvallah. bir gün görüşmek üzere.
- teşekkür ederim iyi günler.

31 Mart 2009 Salı

Arpacık soğan

Ekşi sözlükte yazdığımdan bir bölüm: "en küçükleri için kimi annesel kişiler tarafından "amanın da amanın evcilik oynarmış gibi minicik" denmişliği vardır. insanın annesinin içindeki ile kendisinin içindeki çocuğun ne kadar da iyi anlaştığının anlaşılmasına vesile olur."

Elif Şafak'ın Aşk'ı - 2

Geçen bir sohbet programında seyrettim Elif Şafak'ı. En son kitabıyla ilgili tanıtım turlarında netekim.

Meğersem bu kitap için alametifarika isimli ajansla çalışmış. Kapak onların tasarımı imiş. Kitabın içinden çıkan (o benim taktığım resmin bulunduğu) ayraç da. Hatta ayraca tarçın kokusu sindirilmiş. Hakkaten baktım hafif hafif tarçın kokuyordu...

Bu ajans konusunu öğrendikten sonra Elif Şafak'a "Ne gerek var senin gibi sağlam bi edebiyatçının eserinin pazarlanmasına?" olarak özetlenebilecek kızgınlığım biraz azaldı. Hani bişi de söyletmek istemiyorum hatuna ya "Kesin ağzından girip burnundan çıkmışlardır, ajans bu, hele ki alametifarika, kesin bastırmışlardır "tarçın kokusu da koyalım", "kapağı da pembe yapalım", "kucağında isa ile meryem pozu ver bana" filan diye. Tabi eninde sonunda hepsi hatunun onayından geçti o konuya girmiyorum.

Ah be Elif'im Şafak'ım ah be. Bak hala kitap hakkında iki kelam edemedim buraya. Ah be!!

23 Mart 2009 Pazartesi

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç

Bir kere eline alıp da bitirmeden bırakamadığın, kitabı okumaya ara verdiğinde bile kafanda karakterlerin canlandıkları, olayların tekarlandıkları, cümlelerin kafandan süzüldüğü kitaplardan. Hem okuyayım hem bitmesin dedirttirenlerden. Benim için bir özelliği de en çok sevdiğimi düşündüğüm yazarın en son kitabının arasına girerek, o yarıda bıraktığım kitabı kafamdan tamamen çıkarttırıp kendini okutturan bi kitap olmuştur.

Ayfer Tunç meğer ne sağlam bi hikayeciymiş!! 250 karakterin kendi hikayeleri, düşünceleri ile ortalıkta salındığı ve diğerlerine teğet geçtiği, çeşitli eşyaların değerli değersiz oradan oraya savrulmasının bu birbirine teğet geçen karakterlere yedirildiği, Orta Asya'dan Amerika kıtasına uzanan hikayelerin, tarihi olayların, gerçek kişiliklerin içine dahil olduğu bir roman yazan kişi ne yer ne içer, nasıl çalışır, nasıl böyle bir eser ortaya çıkartır çok çok merak ediyorum ve eh tabi ki imreniyorum.

Ayo - Down On My Knees

"Aşkımdan ölüp bitiyorum, beni terk etme" temalı şarkılar sözleriyle beni etkilerken artık müzik beni etkilediyse dönüp sözlere bakıyorum.

bu şarkının müzikal altyapısı çok çok sağlam. sözler çok can acıtıcı çok fazla alttan alıcı olsa da....

take a look :
http://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/aa30a1db2347bdf550800b2c220137d4dce941f50aa8f728a80f4345daa9d7bb21ef3a14b8bb8bc015729

http://www.youtube.com/watch?v=uyqwuc7ukfo

9 Mart 2009 Pazartesi

Elif Şafak'ın Aşk'ı - 1

Çıkmasından 3 gün önce heyecanlanıp hülyalı hülyalı dolaşan ben çıktığı gün değil de bir pazar günü marketten alabildim kitabı. Bir eserin değerini nerede satıldığı düşürüp yükseltmez tabi ama markette o bir sürü kendini geliştir, dünyayı yönet, 30 dakikada italyan mutfağı kitaplarının arasında bulmak canımı sıktı. Bunun ayrıca benim içine sıçtımının egomla alakası var.

Eve gelip de söyle bi elime alayım, içine aldığım tarihi yazayım diye bi açtım yazarın elinde bu kitap boynu bükük poz verdiği bir kitap ayracı çıktı. Hadi markette satılıyor bu kitap, daha fazla insana ulaşsın ne güzel diyorsun e ama ablacım sen böyle bi poz vermedin daha önceden bu ne şimdi? Bu senin Doğan Kitap'a geçişinden sonra kalbimi kırdığın ikinci olay oldu. Ne gerek vardı o poza? Senin kelimelerin, cümlelerin, kurgun yetiyor bana ve bir çok takipçine. Ne gerek vardı allasen??

11 Şubat 2009 Çarşamba

Vicky, Christina, Barcelona

Konunun, oyunculukların filan önemi yok, beni çekim renkleri, yerleri, sesler, planlar ve tabi ki müzikleri etkiledi filmin. O doğa güzellikleri, şişe şişe içilen, tadına varılan şaraplar, Barcelona'nın bütün turistik mekanları ve onların doğal güneş altında parıl parıl parıldayan renkleri, görüntüleri. Ahhh ahhhh, iyi ki gitmişiz zamanında. Bu filmden sonra delirir delirir de gidemem diye korkardım Barcelona'ya..

Benim gibi sinemada önceliği konuya ve hikayeye tanıyan biri için bu sefer bunlar önemli değildi. (Hayat hep tersini gösterir der sevdiğim bi filozof, belki haklıdır!!) Film kafası karışık arıza hatunlar ve onların ilişkileri hakkında desem acaba Woody Allen abimizin hızlı okuma teknikleri kursu akabinde Savaş ve Barış hakkında yaptığı yoruma mı benzetirim acaba??

21 Ocak 2009 Çarşamba

yeşilçam holivuda nasıl geçti üzerine tezler

cihangir 2008in en iyi gişe yapan filmlerini sıraladı geçenlerde. bizde ilk 10da türk filmleri varmış hep. pek hoşuma gitti. bu sıralamada ulusal sineması holywoodu gişede alt eden iki ülke varmış : fransa ve türkiye. ben cihangircimin yalancısıyım.

sonra bi reklam gördüm. tanımadığım, daha doğrusu simasını bildiğim genç oyunculardan oluşan tam bi gençlik filminin. hayır ben gitmiycem bu filme. benim bütün ailemde gitmek isteyen en fazla 14 yaşındaki bıdılık dediğim ama genç kız olan yiğenim var. ve sanırım bu gişe başarısını da bu tip gençler yaratıyor

çünkü bu arkadaşların hayatı okul, dershane ve ev arasında geçiyor ve en fazla serviste kakara kikiri yapıyorlar. bulundukları her ortamda başlarında onu yapma bunu yapma diyen insanlar var. gündüz vakti arkadaşlarla sinemaya gidebilme iznini aileden koparan özgürlüğünü koparmış oluyor ve üstüne güzel vakit geçiriyor. geçen duydum çocuk ailesine "alış veriş merkezine beraber gidicez, kız arkadaşım gelecek. siz en üstteki bilmemne cafesinden ayrılmayacaksınız. biz de sinemaya gidicez. casusuluk yapmak, gelip bizi dikizlemek yok. sonra beraber eve dönecez" diyor, aile kabul ediyor ve tıngır mıngır alışveriş merkezinin yolu tutuluyor.

şimdi bizim orta halli anneler babalar bu işi kotaramazlar. eskisi gibi "ben o istedeğin barış manço albümünü radyodan çekerim" tarzı internetten indragandi de yapamıyorlar. eh çocuklara izin vermek kalıyor geriye

marka algısı

yazılacak ne kadar çok şey var da yazamıyorum

ne zamandır yazacağım bir konu marka algısı. a+ ya da a++ tiplere hitap eden bütün markaların acaip ciddi, cool, havalı, somurtan, böyle lafını esirgemez sokan modellerin, ambiyansların, mimiklerin kullanılması. sankli azcık gülümseseler üzerlerindeki bilmem kaç milyarlık elbiselere bişi olacakmış, donlarıyla ortada kalacaklarmış gibi. ama kasmış da durmuyor kimisi. genelde sap fotolarıyla erkek takım elbise firmalarının modellerinin resimleri kasmış duruyor oluyor.
hedefi bler cler ve bilimum pazardan giyinenler olan kadın erkek çoluk çocuk herkese üretim yapan firmanın reklamları ise başka. modeller bi sevimlileşiyor, bir gülücükler, bi samimi pozlar filan filan veriyolar. hele bi de aileler ya hem kız hem erkek çocukları oluyor. anne sanki üvey ya da o çocukları muhtemelen 13 yaşında doğurmuş olmalı yaşlarında.
sadece gençlere hitap eden giyim firmaları ise seksten daha seksi fotoğraflar kullanıyorlar reklamlarında. herhalde vermek istedikleri hissiyat bu "bizi giyin süfer seks yapın". hadi len!!

12 Ocak 2009 Pazartesi

toprak ana

cengiz aytmatovun öykü toplaması okundu ve tartışıldı thyke3te. sadece bu öyküyü okuyup gittim toplantıya.

roman oalrak bahsedilse de bana hikayeymiş gibi geldi toprak ana. bi ananın başka bir ana ile dertleşmesi sırasında hayatını gözden geçirmesi var. çok sade, sakin bir dille yazılmış. karakter anlatımları vesaire de abartılmamış hatta eksik belki de. çok hüzünlü bir savaş hikayesi. bugünlerde israil filistin savaşı yüzünden içim şişmişti bu kitap da rahatlatmadı beni ne yazık ki. hayatın gerçekleri işte.

aklımda kalanlar:
- "mutluluk öyle yaz yağmuru gibi birden boşalmaz, yavaş yavaş birikir mutluluk."

testosteron

21 aralıkta oyun atölyesinde izledik kalabalık bir grup olarak bu oyunu. sinema perdesinde gördüğümüzde etkilemeyecek düzeyde bir şiddetin tiyatro sahnesinde karşında kanlı canlı adamların birbirine uygulaması beni etkiledi. tiyatro bu kanlı canlılık değil mi kansız haliyle zaten..

oyunculuklar oldukça iyiydi. başlangıç ağır sonrasında sürükleyen bir oyundu. şimdi burada herkesin edebileceği klasik lafları etmeyeyim işte. güldük eğlendik.

çıkışta teksi de aldım. bizimkiler orjinale teksi değiştirmişler anladığım kadarıyla. tam okumayı bitiremedim. filmi de çekilmiş. onu da buldum. polonyanın amerikan pastası bu demişler. güzel benzetme.)

aklımda kalanlar:
- farklı annelerden aynı gün aynı saatte doğan baba bir kardeşlerin teorik olarak ikiz olması
- pudra şekeri, sigara gibi havada asılı kalabilen malzemelerin tiyatroda kullanılmasının güzelliği.
- testesteron değil miydi o hormonun adı be??