29 Kasım 2008 Cumartesi

esasında kim hassas??

sokaklarda is yerinde filan hatunlar goruyorum. boyle şık şıkıdım giyinmis, soguk yagmur filan dinlemeden ince topuklu ayakkabilar ya da cizmeleri cekmis, ince hatta file corap ustu elbiseler bembeyaz gomlekler ve yun olup olmamasina bakilmadan hirkalar ile kombinlemis, takip takistirmis hatunlar. kendime bakiyorum. kovboy ic donunu andiran bir yun corabin uzerine klasik siyah bir pantalon, ustune kalin bir kazak ya da tisort ustu polar ceket, altina da en kalin tabanlisindan yururken ses cikaran cinsinden kaba bir bot. bu sadece bina ici kiyafet. disari cikarken kalinindan bir mont ve kocaman bir şal. "dalar da gozumu ovustururum" ya da "sabahin korunde bu sismis gozlere ne makyaji" dusunceleri ile yapilmamis bir makyaj ve cogu kez sikinti verdiginden sifir taki ile. ayip olmasin arada nikah yuzuklerimi takiyorum da o da artik bollastigindan düşer müşer diye sabah uretime girmeden masaya cikarip koyuyorum.

simdi bu sokaktaki şık hatunlarla kendimi karsilastirdigimda hangimiz daha zarifiz?

peki hangimiz daha kırılganız??

ya da kırılganlık kelimesi yanlis secim dersem hangimiz daha hassas gozukuyoruz?

bence cevap benim gibi hatunlar. nitekim beyaz bir gomlek ustu hirka ile usuyorum ben kardesim. kosele cizmeler ve ince coraplarla da usuyorum. kis vakti anca cok sicak olacagini bilecegim bir yere giderken etek ya da elbise giyebiliyorum. hayir giysem o etegi, altina da hadi inceden gectim mus corap ile bosver ince topukluyu bir duz ayakkabi ceksem ayaklarimi usutup 1 hafta antibiyotik kullanmak zorunda kaliyorum. sistit olmazsam bagirsaklari usutuyorum, cir cir geziyorum. sogukumsu bir yere gectigimin ucuncu dakikasinda hapsurmaya basliyorum.

yoksa herkes ister usumeden zarif olmayi, şık gozukmeyi.

ben bu hassas bunye ile sagliyamiyorum zarif olmayi. begeniyorum belki ama kendimin yapabilecegini dusunemiyorum. hatun kismisinin cogunun o incecik topuklar üzerinde seke seke yürüyüp çıtı pıtı kıyafetlerle zarif gozukseler de o kadar hassas olmadiklarını, butun o soguga karsi durabilecek guclu bir yapiya, kalin bir deriye ne bileyim fok misali onu sicak tutacak yag oranlarına sahip olduklarini düşünüyorum. ve benim gibi gercek hassas bunyelerin de amele gibi ortaliklarda gezindigini.

ya da bu zarif hatunlarin bildigi de benim bilmedigim ince gozuken ama yun sicakliginda tutan zarif coraplar, ince cizmelerin icine konulan minik sobalar, tiril tiril beyaz dokusunun icine nano teknoloji ile saklanmis ısı yayan zerreciklere sahip gomlekler var. hayir varsa boyle bir sey cok bozulurum vallahi...

20 Kasım 2008 Perşembe

Mammaaa miaaaaa..........

Komedi filmleri festivalinde "yahu seyretmediydik seyredek" diye gittiğimiz insanın ancak müzikleri çok iyi biliyorsa bir müzikalden zevk alabilir tezimi kanıtlayan bir eser bu film.

Meryl ablamız yarıp geçiriyor hem sesle hem enerjiklikle. Sophieyi canlandıran Amanda abla da 85li filan ama hem taş gibi hem de sesinin güzelliği beni çatır çatır ortamdan çatlattı. Bi tek Pierce Brosnan şarkı söyleyerek kendini yakmış. Yahu adam sen James Bond'un yahu.... Bu kötü-ortalama arası sesle şarkı söylemek nerden çıktı:))

Çikitita şarkısı da nasıl da güzelmiş nasıl neşeli bir "Little girl blues" şarkısıymış esasında be yahu!!

Ben yine film çıkışında "Konservatuara yönlenseydim bu sesimi eğitseydim ne olurdu" diye düşündüm durdum. Ara ara gazımı alıyorum işte böyle eserlerle. Bİ bok olacağından değil..

Mamma mia, here i go again!!!