15 Ocak 2010 Cuma

Up ın The Air

"Juno'nun yönetmeninin filmi de filmi" diye kastıra kostura bulup seyrettiğimiz Up in the Air benim damağımda ilginç bir tat bıraktı. Belki çok çok beğenmedim ama samimi ve gerçekleşebilmesi muhtemel bir hikaye olarak bana çok gerçekçi ve güzel geldi. Kör gözüne gözüne romantik komedi olmaya doğru ilerleyen hikayeyi güzel toplamışlar.

Hani boş bi pazar günü yapılacak bişi yokken öylesine seyredilecek klişe bir romantik komedi yerine seyredilmesini bin kez tavsiye edeceğim bir film.

12 Ocak 2010 Salı

Su Tong'un Pirinç'i

Thyke 3 Ocak 2010 kitabını İshak seçti. Su Tong Çin'de sevilen bir yazarmış. İshak neden bu kitabı seçti bilmiyorum, bu haftasonu öğrenecem. İki kelam yazdımdı ekşi sözlüğe. dikkat içerik var yannız (gavurun spoiler dediği)

--- spoiler ---
kitap en en basit hali ile bir "köyden indim şehre" ile başlayıp "hele bi götümü sağlamlaştırayım sana neler edecem" ile devam ediyor. kara bir hikaye, şeytani karakterler, sevgisiz bir ortam ve tabi ki ana karakterin pirinç takıntısı. daha önce okuduğum hiç bir kitaba benzememesi bi tarafa yazarın başka bir romanını da okumayı düşünmüyorum açıkçası. bu romanı bu kadar kıymetli yapan ögelerin ne olduğunu ben anlamadım, anlayan varsa ciddi ciddi dinlemeye hazırım.
--- spoiler---

16 Kasım 2009 Pazartesi

İki filmden iki diyalog

Son dönemde seyrettiklerimden iz bırakanları ekleyeyim dedimdi.

He's not just that into you :

Alex : Why do women do this? Why do they build this stuff up in their minds, take each little thing a guy does and twist it into someting else --

Gigi : I'd rather be like that - than like you.

Alex : Excuse me ?

Gigi : Maybe I dissect each little thing, and put myself out there too much, and maybe I even thrieve on the dramaof it all -- but at least that means I still care. You think you've won because women are wxpandable to you? Sure, you don't get hurt or make an ass of yourself that way, nut you don't falla in love that way, either. You haven't won, Alex. You're alone.
I may do a lot of stupid shit - but I know I'm a lot closer to finding someone than you are.

**********************************************************************************

(500) Days of summer

Tom : Right, but that's what I don't understand. What just happened?

Summer : I just... I just woke one day, and I knew.

Tom : Knew what?

Summer : What I was never sure of with you.

10 Temmuz 2009 Cuma

Tante Rosa - Sevgi Soysal

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni Thyke3 için okuduktan sonra zamanında Elif Şafak'ın Siyah Süt'ünde "İlham aldıklarım" vurgusuyla adı geçmiş Tante Rosa'yı aldım elime.

Zamanının en feminist kitaplarındandı sanırım. Ben anlattıklarını değil anlatma biçimini uçuk buldum. Daha bitirmedim ama yazayım dedim. Belki bitirmem bile.

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni de bitirdim fekat güzel gelip gelip sonu toparlanamamış kitaplardan gibi geldi bana.

29 Mayıs 2009 Cuma

Aşk by Elif Şafak

Elif Şafak kitaplarını sonunda ne olacak merakıyla çok da hakkını veremeden okudğumu düşünüyorum. Bi arkadaş sonunda çok ağladım diyince bu kitap için de aynısı oldu. Geri dönüp müsait bi zamanda Aşk Şeriatını ayrıca okumayı içindeki 40 maddeyi çıkartıp bi kenara yazmayı düşünmüyor değilim. Ama bu disiplinsiz isteğim belki de söner gider bilemiyorum.

En çok sevdiğim Elif Şafak kitabı değil Aşk ama çok beğendim.

Esasında bi Elif Şafak sıralaması yapsam ya :

Pinhan ve Şehrin Aynaları : Sıralamaya bile girmezler. Ben anlamadım bu kitapları çok:( Belki bir gün Elif Şafak retrospektifi yaparım baştan başlarım okurum.

Mahrem : Bu kitaptan itibaren son kaygısı ile okumanın zararlarını görmeye başlıyorum. Bu kitaptaki nazar sözlüğü muhteşem güzel bir buluştu.

Baba ve Piç, Araf, Bit Palas ve Aşk : Aralarında ayrım yapamadığım kitaplar. Baba ve Piç'in başını çok net hatırlarken geçen sonunu unuttuğumu farkettim. Araf'ın sonunu unutamıyorum, neredeyze her Boğaz geçişimde aklıma geliyor. Bit Palas'tan ve Aşk'tan ara ara hatırladıklarım ve sonları var hatıramda. Tekrar okusam tekrar içsem o edebiyat çeşmesinden kana kana....

1 Nisan 2009 Çarşamba

Bir telefon konuşması

15 dakika öncesindeki bir telefon konuşmasını sıcağı sıcağına aktarıyorum.

- merhaba ben tuğba nasılsınız?
- iyiyim siz nasılsınız?
- teşekkürler. umarım rahatsızlık vermiyorumdur.
- yok yok hayır. çalışıyor musunuz?
- ah evet gıda mühendisiyim. yazıyıla çiziyle uğraşıyorum ama ben sizin yanınızda bit sayılırım.
- estağfurullah!
- sağolsun özlem de beni kıskandırmak için haftaya marquezi çağıracak ondan sonraki hafta da goetheyi çıkartacak mezarından vallahi
- :)
- bütün kitaplarınızı okudum. sizden aldığım ilham ile tasavvufla ilgileniyorum hatta mesneviyi okumaya başladık.
- eyvallah.
- yazdıklarınız içten, kan ağlayarak yazılmış gibi. çok acı çekmiyorsunuz umarım yazarken.
- esasında çekiyorum ama sizin gibi okurların sonrasındaki yorumları ile iyileşiyorum.
- elinize sağlık
- eyvallah. bir gün görüşmek üzere.
- teşekkür ederim iyi günler.

31 Mart 2009 Salı

Arpacık soğan

Ekşi sözlükte yazdığımdan bir bölüm: "en küçükleri için kimi annesel kişiler tarafından "amanın da amanın evcilik oynarmış gibi minicik" denmişliği vardır. insanın annesinin içindeki ile kendisinin içindeki çocuğun ne kadar da iyi anlaştığının anlaşılmasına vesile olur."

Elif Şafak'ın Aşk'ı - 2

Geçen bir sohbet programında seyrettim Elif Şafak'ı. En son kitabıyla ilgili tanıtım turlarında netekim.

Meğersem bu kitap için alametifarika isimli ajansla çalışmış. Kapak onların tasarımı imiş. Kitabın içinden çıkan (o benim taktığım resmin bulunduğu) ayraç da. Hatta ayraca tarçın kokusu sindirilmiş. Hakkaten baktım hafif hafif tarçın kokuyordu...

Bu ajans konusunu öğrendikten sonra Elif Şafak'a "Ne gerek var senin gibi sağlam bi edebiyatçının eserinin pazarlanmasına?" olarak özetlenebilecek kızgınlığım biraz azaldı. Hani bişi de söyletmek istemiyorum hatuna ya "Kesin ağzından girip burnundan çıkmışlardır, ajans bu, hele ki alametifarika, kesin bastırmışlardır "tarçın kokusu da koyalım", "kapağı da pembe yapalım", "kucağında isa ile meryem pozu ver bana" filan diye. Tabi eninde sonunda hepsi hatunun onayından geçti o konuya girmiyorum.

Ah be Elif'im Şafak'ım ah be. Bak hala kitap hakkında iki kelam edemedim buraya. Ah be!!

23 Mart 2009 Pazartesi

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç

Bir kere eline alıp da bitirmeden bırakamadığın, kitabı okumaya ara verdiğinde bile kafanda karakterlerin canlandıkları, olayların tekarlandıkları, cümlelerin kafandan süzüldüğü kitaplardan. Hem okuyayım hem bitmesin dedirttirenlerden. Benim için bir özelliği de en çok sevdiğimi düşündüğüm yazarın en son kitabının arasına girerek, o yarıda bıraktığım kitabı kafamdan tamamen çıkarttırıp kendini okutturan bi kitap olmuştur.

Ayfer Tunç meğer ne sağlam bi hikayeciymiş!! 250 karakterin kendi hikayeleri, düşünceleri ile ortalıkta salındığı ve diğerlerine teğet geçtiği, çeşitli eşyaların değerli değersiz oradan oraya savrulmasının bu birbirine teğet geçen karakterlere yedirildiği, Orta Asya'dan Amerika kıtasına uzanan hikayelerin, tarihi olayların, gerçek kişiliklerin içine dahil olduğu bir roman yazan kişi ne yer ne içer, nasıl çalışır, nasıl böyle bir eser ortaya çıkartır çok çok merak ediyorum ve eh tabi ki imreniyorum.

Ayo - Down On My Knees

"Aşkımdan ölüp bitiyorum, beni terk etme" temalı şarkılar sözleriyle beni etkilerken artık müzik beni etkilediyse dönüp sözlere bakıyorum.

bu şarkının müzikal altyapısı çok çok sağlam. sözler çok can acıtıcı çok fazla alttan alıcı olsa da....

take a look :
http://www.vtunnel.com/index.php/1010110A/aa30a1db2347bdf550800b2c220137d4dce941f50aa8f728a80f4345daa9d7bb21ef3a14b8bb8bc015729

http://www.youtube.com/watch?v=uyqwuc7ukfo